Tasavvuf Deryasında Bir Sevdalı: ÂŞIK SEFİL SELİMÎ

0

Sefil Selimî

Tasavvuf Deryasında Bir Sevdalı:

ÂŞIK SEFİL SELİMÎ

Doğan Kaya

XX. yüzyılın önde gelen âşıklarından olan Sefil Selimî 26 Ağustos 1933’te Şarkışla’da doğmuştur. Asıl adı Ahmet Günbulut’tur. Çocukluğu sıkıntılı geçmiştir. İlkokulu Şarkışla’da okuduktan sonra, Sivas Lisesinin orta kısmına kaydolmuş, fakat ikinci sınıftan ayrılmıştır. 1949’da evlenmiş, bu evlilikten üçü erkek üçü kız altı çocuğu olmuştur. 1956 yılında askerlik hizmetini tamamlamıştır. Askerlik sonrası terzilikle geçinmiştir. Bu arada, âşıklığına vesile olan ve düşünce dünyasında geniş ufuklar açan Şeyh Çoban Mehmed’le tanışmıştır. 1967’de Hollanda’ya gitmiş, beş sene orada işçi olarak çalışmıştır. Yurtdışı dönüşünde Sivas’ta birkaç yıl kâğıtçılık işiyle meşgul olmuştur. Çocukluğu ve gençliği hariç pek sıkıntı çekmemiş olan Sefil Selimî, yurt içinde ve yurt dışında epey yer dolaşmış, halktan daima saygı ve rağbet görmüştür. 30 Aralık 2003 günü Sivas’ın Karşıyaka Mahallesi’nde vefat etmiştir. Mezarı, Şarkışla Mezarlığı’ndadır.

Şiire, biraz önce adını zikrettiğimiz Çoban Mehmed’in yanında başlamıştır. Asıl anlatacaklarımıza geçmeden Çoban Mehmet’ten söz etmek yerinde olacaktır.

Asıl adı Mehmed Can Çoban olup 1930 doğumludur ve ümmidir. Evli ve üçü erkek altı çocuk babasıdır. 1960 yılında felç olmuş, 1977’de birdenbire hastalıktan kurtulup ayağa kalkmıştır. 1987’de Hacc’a giden Çoban Baba’yı halk, ermiş bir kişi olarak bilir. Çeşitli kerametler gösterdiği söylenir. Buna şahit olan ve halen yaşayan pek çok insan vardır. 1998’de vefat etmiştir. Türbesi Kadılı’dadır.

Çoban Baba; sohbet ehli, sanata bilhassa şiire, güzel söze düşkün bir gönül eridir. Bu temayülünden dolayı evinde her fırsatta sohbetler düzenler, çevresindekileri irşat etmeye çalışır.

Çoban Mehmed’in düzenlediği sohbetler, şiirle ve sazla daha anlamlı hale gelmiştir. Saz meclislerine her yaştan insanlar katılmaktadır. Meclislerde eli saz tutanlar, usta âşıklardan ve pirleri Çoban Mehmet’in izniyle kendi deyişlerinden örnekler sergilerler. Meclisteki meşke zaman zaman Çoban Mehmed de şiirleriyle katılır. Onun meclislerine katıldıktan sonra âşık olan ve şair olmalarında payı bulunan bazı şairler Doğuâşığı, Gündüz, Hüroğlu, Ozan Faruk ve Seren’dir. Bunların içinde ülke çapında iz bırakan âşık da Sefil Selimî’dir.

Çağımız usta âşıklarından Sefil Selimî’nin âşık olması da Çoban Mehmed’in tavassutu ile gerçekleşmiştir. Selimî’nin bu konu ile ilgili bize anlattığı hususu, konumuza açıklık getirmesi bakımından aynen alıyoruz. 24.2.1990 günü Sivas’taki görüşmemizde Sefil Selimî bize şunları anlattı:

“Pirimin yanına 1960’ta gittim.  O vakit yatağında sırtüstü yatıyordu. Ayakları felçli idi, belden aşağısı tutmuyordu. Doktorlar, ‘Senin derdinin şifası yoktur, ölünceye kadar böyle kalırsın.’ Demişler. Pirim on yedi yıl yatmış. Bir gün ne hikmettir bilinmez, birdenbire doğrulmuş, yürümeye başlamış. O gün bugün yürüyor.

Neyse… Ben gittiğimde sırtüstü yatıyordu. Etrafında sekiz-on yaşında çocuklar çevrelenmiş, saz çalıyor, türkü söylüyorlardı. Bunu hayretle karşıladım. Keşke ben de çalıp söylesem, diye aklımdan geçirdim. Ziyaretlerimi sıklaştırdım. Yanım sıra bazı arkadaşlarımı da götürmeye başladım. 15-20 kişi vardık. Her seferinde o çocukları saz çalarken görüyordum.

Pirim saz çaldırıyor, sohbet ediyordu. Sohbetinde; Peygamberimizden, ashabın, Battal Gazi ve Eba Müslim’in menkıbelerinden anlatıyor, geçmiş âşıkların şiirlerini söylüyordu. Altı ay böyle devam etti. Yine bir gün çocuklar deyiş söylerken bana; ‘Hadi sen de söyle.’ dedi. Hiç hazırlığım yoktu. 4-5 kıt’alık bir şiir söyledim. Şimdi hiç aklımda değil, söyledim gitti. Fakat oraya duyduğum ilgiyi, sevgiyi anlatan bir deyiş olduğunu hatırlıyorum. Pirim; ‘Bugün bir kişilik âşık oldun.’ dedi. Ziyaretime devam ettim. 3-5 günde, haftada, on günde bir gidiyordum. Bu arada çat-pat söylüyordum, bunları da deftere yazıyordum. Bir de pirimin tavsiye ettiği kitapları okuyordum. Bunlar, dinî, tasavvufî ve menkabevî kitaplardı. Pir beni söylettikçe; ‘İki kişilik âşık oldun…Üç kişilik âşık oldun.’ diyordu. Aradan 26 yıl geçti. Sonunda ‘Artık Türkiye’nin âşığısın.’ dedi. Kalabalık bir ziyaretçi huzurunda okuyup dua etti, manevî diplomamı verdi. Tabi, bu 26 yıl içinde, bazı programlara katıldım, ancak gerçek âşıklığı o zaman elde ettim. Mahlasımı da o verdi. Sadece benim değil, benimle birlikte ziyarete devam eden arkadaşlarıma da o mahlas verdi.  Bunlar; Doğuâşığı, Gündüz, Hüroğlu, Ozan Faik ve Seren’ dir. Hepsinin de irticali vardır. Pirin yanına gidip gelmeden evvel hepimiz de konuşmadan aciz kimselerdik. Gün geldi hepimizin dili çözüldü. Pirimizin de irticali vardır. Şiirlerini ne zaman yazmak istesek, müsaade etmedi. Anlayacağın hiçbirimizde şiiri yok.

Pirin huzurundaki sazlı-sözlü sohbet bazen sabaha kadar sürer. Kimi zaman kendisi ayak verir. Şiirlerdeki konular, genellikle tasavvuftur. Biz bu ziyaretlere pek çok arkadaş birlikte başladık. Ancak altı kişi devam ettirdik. Öbürleri âşık olamadılar. Bu sohbetlere, meclislere halen devam ediyoruz. Ne kadar ilerlersek ilerleyelim, kendimizi hâlâ tam âşık olmuş saymıyoruz…”

Sefil Selimî, âşık oluşu ile ilgili olarak bu bilgileri veriyor. Kendisinin de çırakları vardır; Kenan Gözcü (Kadimî), Ramazan Şimşek (Yalınayak) ve Ali Yıldız ile torunu Sadullah Günbulut. Selimî; Kenan Gözcü’ye Kadimî, torununa da Sadullah Selimî mahlaslarını vermiştir. İkisi de saz çalmakta ve ustaları Sefil Selimî ile zaman zaman Çoban Mehmed’in yanına gitmektedirler.

Sefil Selimî’nin irticali ve şiir okumadaki ustalığı çok kuvvetlidir. Saz çalmayı kendi kendine öğrenen Sefil Selimî’nin sazdaki ustalığı, teknik açıdan çok iyi değildir. Ancak ezgileri son derece orijinaldir. Kendisine has bir müzikle icra ettiği yüz kadar parçası vardır. Bunlardan birçoğu TRT Repertuarına girmiştir. 1966 yılında Konya Âşıklar Bayramı’na katılmış, o günden bu zamana kadar çeşitli vesilelerle tertip edilen yüzden fazla âşık programında boy göstermiştir. Pek çok âşıkla karşılaşma yapmıştır. Hece ile yazdığı şiirlerde salt 8 ve 11 heceli kalıplara bağlı kalmamış. 5, 6, 7, 14, 15 ve 16 heceli şekilleri de başarıyla uygulamıştır. Kafiye ve duraklara son derece hâkimdir. Aşk, tabiat, gurbet, öğüt, taşlama, tenkit, tasavvuf, fanilik, şikâyet, dert ve dilek gibi hemen her konuda şiir söyleyen Sefil Selimî hakkında, bugüne kadar altı kitap yayımlanmış, iki mezuniyet tezi hazırlanmıştır. Şiirlerinin sayısı 2000’den fazladır. Halk kültürü ve tasavvufi bilgisi son derece derin olan Sefil Selimî’nin kelime hazinesi de çok yüklüdür. Türkçeye son derece hâkimdir. Ele aldığı konuyu yansıtmada son derece başarılıdır.

 

Kaynakça:

Abdullah Satoğlu, Âşık Sefil Selimî, Yar Badesi, Kayseri, 1963.

İbrahim Aslanoğlu, Âşık Sefil Selimî, Yalınkat, Sivas, 1978.

Murat Özdemir, Âşık Sefil Selimî’nin Şiirleri Üzerinde Bir İnceleme, Erzurum, 1982 (Basılmamış Lisans Tezi).

Âşık Sefil Selimî, Kul Yanmasın, Ankara, 1989.

İhsan Kılıç, Âşık Sefil Selimî’nin Hayatı-Sanatı-Şiirlerinden Seçmeler, Erzurum, 1993 (Basılmamış Lisans Tezi).

Doğan Kaya, Âşık Sefil Selimî-Çobanın Can Pınarı, Sivas, 1996.

İsmail Özmen, Alevi Bektaşi Şiirleri Antolojisi, C. V, Ankara, 1998, s. 401-406.

Uğur Kaya, Şiirleri ve Türküleriyle Âşık Sefil Selimî, Sivas, 2001, 178 s.

Ahmet Özdemir, Âşık Sefil Selimî İrfan Okulu, İstanbul, 2003, 624 s.

 

Kevser Irmağı

Kevser ırmağında saki olan yar

Bir bardak dem ikram etmez mi ola

Sıratın yolunu iyi bilen yar

Benim de elimden tutmaz mı ola

 

Aman medet duy sesimi dardayım

Sorma hallerimi gayet zordayım

Cehennemden daha beter kordayım

Yanarım yandığım yetmez mi ola

 

Her yanımı harlı ateş çevirdi

Vücut sarayımı yaktı kavurdu

Yaptım mamur ettim geri devirdi

Viranemde güller bitmez mi ola

 

Zindanda kalsam da gam yemem gene

Sefil Selimî’yle dursan yan yana

Olmak istiyorum, dostla can cana

Muradımca bülbül ötmez mi ola

 

Gül Getirdim Sizlere

Pir Sultan Abdal’ın Âşık Veysel’in

Bahçesinden gül getirdim sizlere

Hacı Bektaş Veli Kızıl Deli’nin

Lehçesinden dil getirdim sizlere

 

Anadolu aşiretler boyundan

Erenlerin sultanından beyinden

Kırkların ezdiği engür suyundan

Sakisinden bal getirdim sizlere

 

Vuslat deryasından canandan candan

Kerbelâ’ya düşen her damla kandan

N’olur kabul edin armağan benden

Suya muhtaç çöl getirdim sizlere

 

Tasavvuf ehlinin dediği sözden

Ceddim hanedanın çizdiği izden

Hoylu dedelerden perdesiz gözden

Didesinden sel getirdim sizlere

 

On iki hizmetten semahtan cemden

Pençe-i abadan Elif’ten Mim’den

Ele-bele-dile sahip Adem’den

Cenab’ından hal getirdim sizlere

 

Âşıklara ruhsat veren hükümden

Nebatat dilinden bilen hekimden

Hakimler hakimi adil hakimden

Sancağından al getirdim sizlere

 

Alevden gömleği giyen canlardan

Birbirine saygı duyan canlardan

Haydar-ı Kerrar’a uyan canlardan

Perçeminden tel getirdim sizlere

 

Sevda bağlarından amber koklayan

İnsanlık adına nöbet bekleyen

Kâinatı bünyesinde saklayan

Vechullah’tan şal getirdim sizlere

 

Alemler Rabbinin cismi canından

Haberdarız Zülfikar’ın kınından

İsminden resminden evvel sonundan

Kervanından yol getirdim sizlere

 

Mürşitler dervişler dersi deminden

Pay kazandım farkım yoktur zeminden

Hiç caymadım ilk yaptığım yeminden

Yandım bittim kül getirdim sizlere

 

En ezeli ilelebet taşıyan

Aklı olgunlaşan özü ışıyan

Ölmeyen yitmeyen vakti yaşayan

Bir kıymetsiz kul getirdim sizlere

 

Pirler kapısından şahlar derdinden

Aliyyü’l- Murtaza aşkı ardından

Sefil Selimî’nin hayat yurdundan

Muhabbeti bol getirdim sizlere

 

Kaynaşmaması

Ne görülmüş şeydir ne duyulmuş şey

Bülbülünen gülün kaynaşmaması

Hayret vericidir, vay canına vay

Yaprağınan dalın kaynaşmaması

 

Ustalar tezgâhta ipi çul eder

Düzgün çaba dağ devirir yol eder

Bir insanı sağır eder lal eder

Dudağınan dilin kaynaşmaması

 

Kafa bir dağ ise akıl madendir

Bir yerde bir olan bir yerde bindir

Hemi hoş değildir hem de çirkindir

Kullarınan kulun kaynaşmaması

 

Çoklar aza ağlar, çoğa süs verir

Beraberlik mahsulünü has verir

Ey Sefil Selimî, bozuk ses verir

Tellerinen telin kaynaşmaması

 

 

Muhabbet

Kimse bana yâren olmaz yar olmaz

Mertlik hırkasını giydim giyeli

Dünya bomboş olsa, bana yer kalmaz

İnsana muhabbet duydum duyalı

 

İmanım hükümdar benliğim esir

Ehl-i Beyt’i sevdim dediler kusur

Kimisi korkak der kimisi cesur

Kurt ile koyunu yaydım yayalı

 

Ardımdan vuranlar yüzüme güler

Kestiği az gibi parçalar böler

Herkes kılıcını boynumda biler

Başımı meydana koydum koyalı

 

“Bu Kızılbaş olmuş yunmaz” diyorlar

“Kestiği haramdır yenmez” diyorlar

“Camiye mescide konmaz” diyorlar

İmam Şah Hüseyn’e uydum uyalı

 

Çoğu bende kâğıt hüccet arıyor

Hâl bilmeyen, dip dedemi soruyor

Dostlar, ölümüme karar veriyor

Sefil Selimî’yem” dedim diyeli

 

Sefil Selimî Yansın

Hor görme Rahman’ın kudreti kulda

Kul yanmasın Sefil Selimî yansın

Her maharet mevcut eloğlu elde

El yanmasın Sefil Selimî yansın

 

Nefesler olmasa inler mi neyler

Parmaklar olmasa el yalnız neyler

Herkesi yan yana tatlı dil eyler

Dil yanmasın Sefil Selimî yansın

 

Yolcuları menziline yetirir

Hasreti hasrete karşı götürür

Belki bir âşığı dosta götürür

Yol yanmasın Sefil Selimî yansın

 

Yolcuyu bitmeyen yol inletiyor

Arıyı yaptığı bal inletiyor

Sazı birkaç tane tel inletiyor

Tel yanmasın Sefil Selimî yansın

 

Halıya kilime nakış vurulur

Dokuyanlar emek verir yorulur

Gün gelir ki yar altına serilir

Çul yanmasın Sefil Selimî yansın

 

Yere atma tepelenir ezilir

Kıymeti zay olur rengi bozulur

Bir yazmaya bir oyaya dizilir

Pul yanmasın Sefil Selimî yansın

 

Ağaçlar dikilir bir orman olur

Herkes bir ev yapar bir derman bulur

Kuşlar acı çeker yuvasız kalır

Dal yanmasın Sefil Selimî yansın

 

Benden başkasının elemi mi var

Gönül dağlarından eksik olmaz kar

Bağlar çirkin kalır bülbül etmez zâr

Gül yanmasın Sefil Selimî yansın

 

Baş ayağa bağlı ayakta başa

İncitme kimseyi yaşa hoş yaşa

Çok güzel yakışır kirpiğe kaşa

Kıl yanmasın Sefil Selimî yansın

 

Ey Sefil Selimî acı her cana

Yakıp da kimseyi düşme isyana

Yanan bir şey fayda vermez insana

Gül yanmasın Sefil Selimî yansın

 

 

Zevatlar*

Zekâmı Zaptetti Zatların Zatı

Zirimi Zedeler Zıtlar Zevatlar

Zihnimde Zahitler Zaylandı Zati

Zarımı Zedeler Zıtlar Zevatlar

 

Zehir Zemininin Zemmi Zır Zırı

Zahirin Zevkleri Zorluyor Zoru

Zırvalar Zelveler Zerzevat Zeri

Zerimi Zedeler Zıtlar Zevatlar

 

Sefil Selimî’nin Zannı Zerzeye

Zayıflar Zayıfı Zaylıyor Zaya

Zerrenin Zahminde Zerrece Ziya

Zorumu Zedeler Zıtlar Zevatlar

 

Hey

Başım dağlardan dik söz1erim volkan

Yakacak bir cisim arıyorum hey

Bazı kılıç oldum bazı da kalkan

Yordamlı kimseye yarıyorum hey

 

Benlik illetinden arındım yundum

Ayıklık meyini içene sundum

Levh-i Mahfuz denen kubbeye kondum

Her mevkiye bir taht kuruyorum hey

 

İzah acze düşer murada erdim

Sorgu sualimi ölmeden verdim

Musa’dan çok evvel Sina’ya vardım

Tur’dan çıkıp Tur’a giriyorum hey

 

Anamın karnında konuşan benim

Yusuf’u saklayan kuyudur tenim

Ağzıma o ağızdır ünüm o ünüm

Yakup’un derdiyle çürüyorum hey

 

Hemi bir deryayım hemi bir sahil

Ustadan ustayım ehilden ehil

Sıvıyı katıyı eyledim dâhil

Manayı maddeyi karıyorum hey

 

Dört meleğe emir veren yön veren

İlim veren teknik veren fen veren

İyi huya kötü huya kan veren

Kendimi kendimden koruyorum hey

 

Döşüm iman dolu başlı başlıyım

Kâinattan daha eski yaşlıyım

Hayretlere mucip kudret işliyim

Sergimi haddimce seriyorum hey

 

İlkinin ilkiyim sonunun sonuyum

Arzın şuasıyım günün günüyüm

Binlere hükmeden birin kınıyım

Sizden size haber veriyorum hey

 

Benim okuduğum okul bu okul

Bu noktada çatlar pes eder akıl

Eğer muhalifsen karşımdan yıkıl

Mekânsıza doğru varıyorum hey

 

Her şahıs yutmaz bu hazır topu

Kırk hopa karşılık çektim bir hopu

Sefil Selimî’niz aşkın sır küpü

Âşık ne demektir soruyorum hey

 

Satranç

Yeryüzünde    gökyüzünde    olan her şey    insanda var

Gökyüzünde   kul özünde      kalan bir huy   vicdanda var

Olan her şey    kalan bir huy bilen hür bey   imanda var

İnsanda var     vicdanda var   imanda var      imanda var

 

Gezdim tozdum sormak için aldım sattım    kâr etmedim

Sormak için    ömür verdim   geldim gittim  şer gütmedim

Aldım sattım   geldim gittim  derde battım   kör gitmedim

Kâr etmedim   şer gütmedim kör gitmedim  kör gelmedim

 

Yüz altında     yüz üstünde    iki yüzün         yüz üstünde

Yüz üstünde    kaşın gözün    dilde sözün     söz üstünde

İki yüzün         dilde sözün     yolcu yolda     iz üstünde

Yüz üstünde    söz üstünde     iz üstünde iz    üstünde

 

Yüz altında     yüz üstünde    iki yüzün         başa bağlı

Yüz üstünde    kaşın göze       ağzın dile        dişe bağlı

İki yüzün         ağzın dile        gözün göze     kaşa bağlı

Başa bağlı       dişe bağlı        kaşa bağlı        kaşa bağlı

 

Damar kana    kanlar suya     beden ruha      cana muhtaç

Kanlar suya     gönül aşka      gözler yaşa      sana muhtaç

Beden ruha     gözler yaşa     mide aşa          nana muhtaç

Cana muhtaç   sana muhtaç    nana muhtaç   nana muhtaç

 

* Şiirin tamamı kelime başı kafiye ile yazılmıştır.

 

PAYLAŞ