Sivas’tan Saraya, Saraydan Sürgüne

0

 SİVAS’TAN SARAYA, SARAYDAN SÜRGÜNE

                                                                                                          Ahmet Caniklioğlu

Sivas’tan bir şekilde Osmanlı sarayına giden ve sarayda herhangi bir sıfat veya unvan ile bulunmuş olan Sivaslıların olup olmadığının, eğer var ise bunların kimler olduklarının ortaya çıkarılması hususunda, bir çalışma yapmayı uzun zamandan beri düşünüyordum.

Önceleri tatlı bir heyecandan öteye geçmeyen bu düşünce zaman geçtikçe “Acaba nereden başlasam?”  telaşıyla birleşerek adeta bir tutku haline geldi. Bütün zamanımı bu çalışmaya verirken bu vesile ile de bir bakıma çocukluk zamanlarımı doya doya yaşadığım ve her anı huzur içinde geçen o güzel zamanlarımın gül yüzlü, ata mahallesi olan Hacı Zahit Mahallesi ile hemen yanı başındaki Sünnetçi Sokağı’nda yaşadıkları söylenen saraylı kişiler ile birlikte bir şekilde iz bırakmış insanlarımıza da ulaşmış olacaktım. En azından bu umudu taşıyordum…

Geçmişi itibariyle önemli yerleşim alanlarından birisi olarak kabul edilen Sünnetçi Sokağı’nın tarihçesi ile ilgili bilgi ve belge toplamakla meşgul iken, (Araştırmalarımız sırasında Sünnetçi Sokağı’na ait 1927 tarihli, Fransızca olarak yazılmış bir belge bulduk!) bu çalışmamızın temelini oluşturacağını tahmin bile edemeyeceğim, tamamen tesadüf eseri elime geçen ve her satırını yüreğim burkularak okuduğum, Prenses Leyla Açba tarafından yazılmış “Bir Çerkez Prensesinin Harem Hatıraları” isimli kitabı, bu sokağa bakış açımızı tamamen değiştirmiş, tarihçesi ile ilgili çalışmalarımızı bir süreliğine ertelememize sebep olmuştur.

Bazı kaynaklarda “Aristokratlar sokağı” olarak da tarif edilen bu eski sokak, “Sivaslı Saraylılar” isimli bu araştırmamızın en önemli kaynağını oluşturmakla kalmamış, özellikle Osmanlı hanedanının yurtdışına sürülmesini müteakip bazı Sivaslıların geri dönüşlerinde de birbirlerini bulmak veya kaybetmemek adına adeta önemli bir toplanma merkezi haline gelmiştir. Çünkü Prenses Leyla Açba (Gülefşan Hanım -bu isim Sultan Vahidettin tarafından verilmiştir-)  hatıralarında, “Sivas’ın zengin muhitlerinden” tabiri ile Sünnetçi Sokağı’ndan uzun uzun bahsederken, 9 yıl boyunca“Efendilerinin” hayali ile hüzünlü ve üzüntülü yıllarını bu sokakta bulunan halası Hürrem hanıma ait konakta geçirmiştir.

Zamanla ulaştığım ve ulaşmaya çalıştığım her bilgi ve belge ayrı bir heyecan ve şevk vermiş, yürek burkan bu hüzünlü hatıraların uzun bir süre etkisinde kalmıştım. Sivas’tan bir vesile ile Osmanlı sarayına giden hemşehrilerimin Osmanlı hanedanının yurtdışına sürülmesini müteakip yüksek hayat standartlarının bir anda yok olması, parasız sahipsiz ve kimsesiz kalmaları sonucu, kendimi büyük bir dram ile biten hüzünlü hikâyelerinin içinde buluverdim…

Araştırmalarım sırasında, “Sivaslı Saraylılar”dan artık hiç birisinin bugün hayatta olamayacağı düşüncesini taşırken, bugün 114 yaşında olan ve Fransa’nın Strazburg kentinde, torununun büyük torunu Lara Hanım’ın yanında yaşayan Fikriye (Resandil) Hanım çıkıverdi karşımıza!

Sivas’ın Yıldızeli ilçesine bağlı Çırçır köyünde Akanda Bey’in kızı olarak 1895 yılında doğan Fikriye (Resandil) Hanım’la telefonla olsun konuşmak, bir şeyler sorabilmek umuduyla birkaç kez teşebbüste bulundum. Ancak Lara Hanım, Fikriye Hanım’ın bedenen çok hasta ve bitkin vaziyette olduğunu, yürümekte bile zorlandığını ve ileri derecede de sağır olduğunu bildirerek artık hatıraları ve üzüntüleri ile baş başa, “Efendilerinin” hayaliyle kalan günlerini tamamlamaya çalıştığını söyledi.

Elbette ki, Sivas’tan Osmanlı sarayına giden Sivaslıların sadece kadınlardan ibaret olamayacağı, Sivaslı “beylerin-paşaların” da (Sultan Abdülhamit’ in Teşkilat-ı Mahsusa’dan güvendiği hafiyelerinden biri olan Kabasakal Mehmet Paşa gibi) mutlaka bulunabileceği düşüncesindeyim. Bu konuyla ilgili ayrı bir araştırma yapmayı planlıyorum.

Sivas’tan Osmanlı Sarayına giden Sivaslıların kimler olduğu hususuna geçmeden önce; Sivas merkezine 8 km. mesafede bulunan ve eski adıyla (Kilhıdık veya Çilhıdık), yeni adıyla da Uzuntepe olarak bilinen köyden bahsetmek gerekmektedir. Çünkü bu köyün Osmanlı sarayına giden Sivaslı hanımlar açısından dolaylı olarak da olsa önemi çok büyüktür.

Uzuntepe köyü 1845 tarihinde Kel Hıdır ağa isminde bir zat tarafından çiftlik olarak kurulmuştur. Kel Hıdır Ağa isminden türeyerek, halk arasında yerel ağızda zaman içerisinde bu köyün adı Kilhıdık veya Çilhıdık olarak anılmıştır.

Tarihte 93 Harbi olarak bilinen 1877 Osmanlı-Rus Savaşı’ndan sonra Türk topraklarına Abhazya’dan göç eden Marşan Prensi Abdulkadir Bey ve ailesi evvela Sivas’a yerleşmiş, daha sonraları zamanın valisi Halil Rıfat Paşa, mirasçısı olmayan Kel Hıdır ağa’ya ait bu çiftliği Abdulkadir Bey ve ailesine hediye etmiştir.

Çiftliği tamamen yıktıran Marşan Prensi Abdulkadir Bey, kendisine görkemli bir konak (Yaptığımız araştırmada elimizde resmi olmasına rağmen konaktan hiçbir iz bulamadık) ve maiyetine de evler yaptırarak çiftliğin adını da Kadirköy olarak değiştirmiştir.

Abdulkadir Bey’in kız kardeşi Emine Nazikeda Hanım, 9 Ekim 1866 yılında doğmuş, ağabeyi ile beraber Sivas’a yerleşmiş bir müddet sonra yakın akrabalarının Osmanlı sarayında bulunması sebebiyle İstanbul’a gitmiş,  güzelliği ve zarafeti ile dikkat çekince, Şehzade Vahidettin’in ilk eşi olmak üzere 8 Haziran 1885 tarihinde evlenmiştir. Bu evlilikten Fenire, Sabiha ve Ulviye isminde üç kızları olmuş ve hanedanın 1924 yılında sürgüne gönderilmesi sonucu sürgünde bulunduğu Kahire’de 1941 yılında ölmüştür.

Kız kardeşi Emine Nazikeda Başkadınefendi’nin Kahire’ye sürgüne gönderilmesi ve kızı Şahinde Hanım’ın 29 yaşındayken öldürülmesine çok üzülen Abdulkadir Bey 1928 yılında ölmüştür. İstiklal Savaşı sırasında özellikle Erzurum tarafından köyün göç almasıyla birlikte zamanla Abhazya kökenli aile hiç kalmamış, köyün adı da 1950’li yıllardan sonra tekrar Kilhıdık olarak anılmaya başlanmıştır.

Özellikle Prenses Leyla Açba’nın akrabaları ile şifahi olarak görüştüğümüzde Sultan Emine Nazikeda Başkadınefendi ve kızları Fenire, Sabiha ve Ulviye sultanlarla birlikte hanedana ait muhtelif saraylara Sivas’tan birçok kadın ve kızın götürülmesine vesile oldukları tarafımıza anlatılmıştır.

Artık “Saraylı” olan bu hanımların, imrenilecek saray yaşantılarının yanında yürek burkan hazin ve buruk hikâyeleri de vardır elbette…

Sultan Vahidettin’in kayınbiraderi olan Marşan Prensi Abdulkadir Bey’ in kızı Şahinde Hanım’ın, sırf hanedana mensup bir saraylı olduğu için 1924 yılında İstanbul’da sokak ortasında bıçaklanarak öldürülmesi buna hazin bir örnektir.

Bir diğeri ve belki de en önemlisi olan Prenses Leyla Açba  “Efendilerine” yapılan haksızlıklara dayanamamış ve genç yaşta verem hastalığına yakalanarak Sünnetçi Sokağı’ndaki konağında vefat etmiştir.

Burada Emine Nazikeda Başkadınefendinin akrabası ve aynı zamanda da nedimesi olan, Prenses Leyla Açba (Gülefşan Hanım) hakkında bir fasıl açmak icap etmektedir.

10 Ağustos 1898 tarihinde Kafkasya aristokrasisine mensup bir ailenin kızı olarak doğan, çok iyi bir eğitim alarak ileri derecede İngilizce ve Fransızca öğrenen ve aynı zamanda çok iyi bir musikişinas olan Prenses Leyla Açba’nın sarayla tanışıklığı; dedesi Ömer Açba’nın, henüz şehzade olan Abdülaziz Efendi’ye önce kâtip sonra da bacanak olmasıyla başlar. Emine Nazikeda Başkadınefendi’nin 1919–1924 yılları arasında nedimesi olan ve hanedanın yurtdışına sürülmesi sonrası saraydan ayrılan Leyla Açba, Sivas’taki Sünnetçi Sokağı’nda bulunan halasının oğlu Bedrettin Bey’in konağına yerleşmiştir. Prenses, ölümlerle boşalan ve gitgide fakirleşen bu konakta 06.11.1931 tarihinde henüz 33 yaşındayken verem hastalığından vefat edince konak yıktırılmış, prensesin özel eşyaları da ağabeyi Prens Ahmet Bey’e teslim edilmiştir. Tarihe adı “Mihri Müşfik” olarak da geçen ve aynı zamanda ilk kadın ressam olan Mihri Açba’nın da kuzeni olan Prenses Leyla Açba, hatıralarını yazan ilk Osmanlı nedimesidir. Cenazesi Yukarı Tekke’ye defnedilmiştir.

Leyla Açba’nın teessürü mektuplarına da aksediyor: “Ben Osmanlı Devleti ile birlikte bedbaht olmuş, velinimetinden zorla ayrılmış, çok büyük haksızlıklara uğramış, ruhen ve bedenen çökmüş bir insanım. Hatıramı kaleme almamın elbet bir nedeni var. Ama bunu izah etmek pek güç… Ömrümün büyük bir kısmını geçirdiğim ve içinde tarihi hadiselere şahit olduğum saray hayatının bana öğrettiği en önemli şey sır saklamaktır. Bu sürgün yıllarında, kâğıt üzerinde yaşadıklarımı anlatmam sadece Zat-ı Şahane’ye ve Kadınefendi Hazretlerine karşı olan derin saygım ve hürmetim sebebiyledir. Onlara yapılan hakaretlere pek üzülüyor, bedbaht oluyorum. Bu yüzden, hatıralarımı yazıp, ilk önce aileme, sonra Devlete ve bu topraklar üzerinde yaşayan insanlara bırakıyorum. Onlar benim hayatımın şahitleri olsun!”  Ailesine yazdığı mektupların birinde “…hiçbir vakit ümidimi kaybetmedim, hiçbir vakit verdiğim yemini bozmadım, mütemadiyen efendilerimin hayali ile geziyorum…” diyerek, Zat-ı Şahane’ye ve Başkadınefendi’ye olan sevgisini, özlemini, bağlılığını ve sadakatini ifade etmiştir.

Prenses Leyla Açba ailesine yazdığı bir diğer mektubunda da, “…duyan duymayana söylesin, yeminler olsun ki saray sadece Ermeni, Yahudi, Arnavut ve Hırvatlar tarafından basılmıştır, bunu ben kendi gözlerimle gördüm” diyerek yaşadığı ve bizzat şahit olduğu Yıldız Sarayı’nın basılması hadisesini de anlatmaktadır.

Bunun dışında her ne kadar şartlar itibari ile Sultan Başkadınefendi’nin izini kaybettiği düşünülse de, adresini bir şekilde bularak gizli gizli mektuplaşmaya başlamış, Sünnetçi Sokağı’ndaki konağında kaleme aldığı Fransızca mektuplarına Sultan Başkadınefendi’den cevap almış, bu mektuplardan ancak birkaç tanesi ailesinin eline geçmiş ve sadece biri ısrarlarımız karşısında tarafımıza iletilmiştir.

Sarayda birçok hadiseye bizzat şahit olmuş, büyük acılar yaşamış, efendilerinin gördüğü zulüm ve eziyetlere çok üzülmüş, bu üzüntü ve keder onun genç yaşta ölümüne sebep olmuştur. Kardeşinin yaşadığı acıları çok iyi bilen ağabeyi Ahmet Bey (Hacı Zahit Mahallesi’nde bulunan Yeşil Cami’nin hemen karşısındaki bir konakta oturmuş, bir müddet Karahisar-i Şarki’de öğretmenlik yapmış ve 1971 yılında 81 yaşındayken Hacı Zahit Mahallesi’nde vefat etmiştir.) Leyla Açba’ya aşağıdaki şiiri yazmıştır:

Neylermiş Leyla’yı bu fani cihan
Hasret ile helak oldu vücud an be an
Sultan Mehmed Vahidüddin Han’dı cümlemizin efendisi
Baş tacı eyledi hemşireyi Kadınefendi
Pek ani zuhur buldu Sivas diyarında vefat
Aile efradı içün anda yeri makber-i şüheda
Eser daim üzerinde hasretlü bad…

Prenses, Sivas’ta yaşadığı yıllarda Sivas halkından özellikle Sünnetçi Sokağı sakinlerinden çok büyük sevgi ve hürmet görmüş, hiçbir zaman ziyaretçisi eksik olmamış ve kendisine gösterilen bu ilgiden ve sevgiden dolayı da ölümüne kadar Sünnetçi Sokağı’ndan ayrılmamıştır.

Bu asalet ve zarafet timsali “Saraylı hanımefendi” Yukarı Tekke’de Abdulvahhabi Gazi hazretlerinin kabri civarına defnedilmiştir

Saraya giden hanımların bir kısmının evlenerek saraydan ayrıldıkları bir kısmının ise şartlar itibari ile tekrar Sivas’a döndüklerini görüyoruz. Hemen hemen tamamına yakınının Kafkas kökenli olması da ayrı bir özellik olsa gerek. Osmanlı sarayına giden Sivaslıların belirlenmesinde ve gerekli bilgilerin elde edilmesinde saraylı hanımların gerek yurtiçinde ve gerek yurtdışında yaşayan ailelerinin (Özellikle Açba-Kultuktürkan ailesine müteşekkirim) büyük katkısı olmuştur.

Elbette ki Sivas’tan saraya giden veya sarayda bulunan Sivaslıların tamamının bizim tespit etiğimiz yirmi beş kişiden ibaret olmayacağı düşünülebilir. Ancak, imkânlar ölçüsünde bu kadarına ulaşabildik.

Yüksek iman, fazilet ve ahlak duyguları ile İslami değerlere son derece bağlı olarak yaşayan saraylılar ileri derecede Fransızca öğrenerek, istisnasız hepsi de yeteneklerine göre güzel sanatlara yönlendirilmişlerdir. Yağlı boya resim çalışmalarının yanında piyano, ud ve keman gibi enstrümanları çalmayı da öğrenmişlerdir.

Osmanlı sarayında aldıkları kaliteli ve yüksek bir eğitim ile her birinin yaşadıkları muhitte “Saraylı” olarak anılmanın yanında, modern hayatın gerekleri olan görgü kuralları ile güzel hitabetleri, kibar ve nazik davranışları, son derece zarif Türkçeleri ile asalet ve zarafet örneği olmuşlar, hürmet görmüşlerdir.

 

KUTU

OSMANLI HANEDANINA AİT SARAYLARDA BULUNAN SİVASLILAR

1-Aşubican Hanım (1891–1955): Sivas’ta doğdu. Marşan Prensi Abdulkadir Bey’in kızıdır. Annesi Mevlide Hanım’dır. Küçük yaşta halası Emine Nazikeda Hanım’ın yanına verilmiş, orada büyümüş ve daha sonraları evlenerek saraydan ayrılmış, 1955 tarihinde 64 yaşındayken ölmüştür.

2- Şahinde Hanım (1895–1924): Sivas’ta doğdu. Abdulkadir Bey’in kızıdır. Ablası Asubican Hanım ile beraber saraya halasının yanına verilmiş, hiç evlenmemiş ve hayatını sarayda geçirmiştir.

3- Pertev Hanım (D-Ö-?): Çocuk yaşta 2. Abdülhamit devrinde saraya verildi. Abdülhamit’in tahttan indirilmesinden sonra evlendi ve İstanbul’da öldü.

4- Zihniyar Hanım (D?-Ö.1943): Sivas’a bağlı bir Çerkez köyünde doğdu. Babası Ömer Bey’dir. Çocuk yaşta 2.Abdülhamit’in zamanında saraya verildi. Abdülhamit’in tahttan indirilmesinden sonra Sivas’a geri döndü ve Sünnetçi Sokağı’ndaki bir konakta oturmaya başladı. Çevresindeki insanlar tarafından çok sevilen ve saygı gösterilen Zihniyar Hanım, nüfuz sahibi bir kişiydi. Sivas’ta 1943 yılında öldü. Mezarı Yukarı Tekke’dedir.

5- Pembe Hanım (D?-Ö.1963): Sivas’ta doğdu. Babası Hacı Hilmi Bey’dir. Saraya, halası Vâsile Hanım’ın yanına verildi. Sultan 2. Abdülhamit’in devrinde sarayda bulundu. Daha sonra evlenerek saraydan ayrıldı ve 1963 yılında İstanbul’da öldü.

6- Muazzez Hanım (D?-Ö.1948): Demirboğa (Şarkışla) köyünde doğdu. Çocuk yaşta saraya verilerek orada büyüdü. Sultan Reşat zamanında sarayda bulundu. Sultan Reşat ölünce İstanbul’da bir doktorla evlendi ve 1948 yılında öldü.

7- Lalezar Hanım (D-?-Ö-?): Sivas’ta doğdu. Babası Hasan Bey’dir. Sultan 2. Abdülhamit zamanında sarayda bulunmuş ve daha sonra evlenerek saraydan ayrılmış ve İstanbul’da ölmüştür.

8- Mihri Hanım (D?-Ö.1971): Yeniyapan (Şarkışla) köyünde doğdu. Babası Ali Bey’dir. Çocuk yaşta saraya verilmiş ve 2. Abdülhamit döneminde sarayda büyümüştür. Abdülhamit tahttan indirilince bir zabit ile evlenmiş ve 1971 yılında ölmüştür.

9- Dilbahar Hanım (1885–1955): Kaledeş köyünde doğdu. Babası Murat Bey’dir. 5 yaş civarında Cemile Sultan sarayına verildi ve orada büyüdü. Eğitimini Cemile Sultan sarayında aldı. Cemile Sultan 1915 yılında ölünce Sivas’a döndü. Babasını da kaybedince kız kardeşi Ayşe Hanım ile Paşabostan Mahallesi’nde bir ev satın alarak orada yaşadı ve 1955 senesinde 70 yaşında Sivas’ta öldü.

10- Feleknur Hanım (1888- 1965): Sivas’ta doğdu. Emine Nazikeda Başkadınefendi’nin yanında büyüdü. 1910 yılında bir subay ile evlendi. 1965 yılında 77 yaşında Beşiktaş’ta öldü.

11- Bedri Kamer Hanım (D?-Ö?): Zeyni (Şarkışla) köyünde doğdu. Çocuk yaşta saraya verildi. Şehzade İzzettin Efendi’nin sarayında büyüdü. 1904 yılında evlenerek saraydan ayrıldı ve İstanbul’da öldü.

12- Nakşihalet Hanım (1886–1939) 1886 yılında Uzuntepe (Kilhıdık-Kadirköy) köyünde Marşan Prensi Abdulkadir beyin emektarı Yusuf efendinin kızı olarak doğdu. Yusuf Efendi kızını Nazikeda Başkadınefendinin yanına verdi. Orada büyüdü ve tahsil gördü. 1917 yılında evlenerek saraydan ayrıldı. Ancak kocası genç yaşta ölünce babasının yanına döndü Sivas’ta anne ve babası ile birlikte oturmaya başladı. Anne ve babası öldükten sonra bugünkü Nalbantlar başı Mahallesindeki İmam hatip Lisesinin karşısındaki bir konakta yaşadı. Herkes tarafından sevilen ve büyük hürmet gören Nakşihalet Hanım 1939 yılında 53 yaşında öldü.

13-Zevkirizan Hanım (1890–1960) Uzuntepe köyünde Marşan Prensi Abdulkadir Bey’in emektarı Halil Efendi’nin kızı olarak doğdu. Nazikeda Başkadınefendi’nin yanında büyüyen Zevkirizan Hanım, 1925 yılında Sivas’a döndü. Uzuntepe köyündeki evlerini satarak Sivas’ta Kazancılar Caddesi’nden bir ev satın aldı ve bu evde 1960 yılında 70 yaşında öldü.

14- Dürriseza Hanım (1880–1940) Sivas’ta doğdu. Babası Mehmet Bey’dir. Aslen Abhazya kökenli bir aileye mensup olan Dürriseza Hanım’ın teyzesi 2. Abdülhamit’in hazinedarlarındandır. Bu yüzden çocuk yaşta saraya verilmiş ve orada büyümüştür. Sultan Abdülhamit’in tahttan indirilmesinden sonra sarayı terk etmiş ve bir yüzbaşı ile evlenmiş, 1940 yılında 60 yaşında İstanbul’da ölmüştür.

15- Nigaristan Hanım (1869–1930) Sivas’ta doğdu. Büyük Çerkez sürgününden Osmanlı İmparatorluğu himayesine gelen bir Çerkez beyinin kızıdır. Sultan Abdülaziz zamanında saraya verilmiş ve orada büyümüştür, Sultan 2. Abdülhamit devrinde de sarayda bulunmuştur. 1890 yılında evlenerek saraydan ayrılmış ve 1930 yılında 61 yaşında İstanbul’da ölmüştür.

16- Çeşmifettan Hanım (1874- 1951) Sivas’ta doğdu. Babası Celal Bey’dir. Sarayda hizmet eden bir akrabası tarafından saraya alınmış ve orada büyümüştür. 1909 yılında Sultan 2.Abdülhamit’in tahttan indirilmesinden sonra Sivas’a geri dönerek, Yiğitler Caddesi’ndeki bir konakta yaşamaya devam etmiştir. Herkes tarafından büyük hürmet gösterilen Çeşmifettan Hanım 1951 senesinde bu konakta 77 yaşında ölmüştür.

17- Hüsnüeda Hanım (1901–1976) Uzuntepe köyünde doğdu. Babası, Abdulkadir Bey’in emektarı Hacı Ahmet Efendi’dir. Sultan Vahidettin devrinde saraya alındı. Osmanlı hanedanının sürgün edilmesinden sonra Sivas’a geri döndü ve Sivas’ta yaşamaya başladı. Hiç evlenmedi ve 1976 yılında 75 yaşında Sivas’ta öldü.

18- Zevkiyar Hanım (1880–1940) Sivas’ta doğdu, babası Mahmut Bey’dir. Çocuk yaşta halası Meyyir Hanım’ın yanına saraya verilmiş ve orada büyümüştür. Osmanlı hanedanın sürgün edilmesinden sonra Sivas’a dönmüş ve Çarşıbaşı Mahallesi’ndeki konağında, 1940 yılında 60 yaşında ölmüştür.

19- Hüsnücihan Hanım (1893–1967) Sivas’ta doğdu. Babası Hacı Salih Bey’dir. Kız kardeşi Cihanşems Hanım ile saraya verildi. Orada büyüyüp yetiştikten sonra biriktirdikleri maaş ile Sivas’taki ailelerinin yanına geri döndüler ve bugünkü Celal Bayar Caddesi’nden bir konak satın alarak orada yaşadılar. Kız kardeşi Cihanşems, Sivas’ın önde gelen ailelerinden birine gelin gitti. Hüsnücihan Hanım ise hiç evlenmedi ve 1967 yılında 74 yaşında öldü.

20- Fikrinihal Hanım (1880–1934) Kahvepınar (Şarkışla) köyünde doğdu. Babası Veysel Efendi’dir. Amcakızı ile beraber çocuk yaşta saraya Çerkez Mehmet Paşa vasıtasıyla alındı. Sultan 2. Abdulhamit’in sarayında büyüdü ve eğitim aldı. 1904 yılında Sivas’a geri döndü ve Sivas’ta evlendi. 1934 yılında 54 yaşındayken Sivas’ta öldü.

21- Nurbilal Hanım (1882–1950) Tavradere (Merkez) köyünde doğdu. Babası Ahmet Bey’dir. Sarayda bulunan bir akrabası tarafından saraya alındı. Seniha Sultan sarayında büyüdü. Saraydan daha sonra ayrılarak evlendi ve 1950 yılında 68 yaşında İstanbul’da öldü.

22- Yegâne Hanım (1878–1940) Uzuntepe’de, Abdülkadir Bey’in yaveri Bağba Osman Efendi’nin kızı olarak doğdu. Emine Nazikeda Başkadınefendi 1890 yılında Yegâne Hanım’ı saraya yanına aldı. Sarayda nedimelik yapmaya başladı. 1924 sürgününden sonra İstanbul’da kaldı. Bir müddet Sultan Vahdettin’nin şahsi sarayı olan Çengelköy Sarayı’nda oturdu. Daha sonra Üsküdar’a yerleşti ve orada yeğeni’nin himayesi altında 1940 yılında 62 yaşında öldü.

23- Mal-i Ekber Hanım (1873–1932) Abhazya’da doğdu. Marşan ailesine mensup Prens Bata Bey’in kızıdır. Babası Prens Bata Bey, 93 Moskof Harbi’nde ölünce amcaoğlu Abdülkadir Bey’in himayesinde Sivas ta büyüdü.  Daha sonra kuzeni Emine Nazikeda Başkadınefendi yanına almış ve nedimelerinden biri olmuştur. Gerçek adı Kamile’dir. Sivas’ta bir çeşme yaptırmıştır. Osmanlı hanedanı sürgün edilince Sivas’a Abdülkadir Bey’in yanına dönmüş ve amcaoğlu da ölünce onun karısı Mevlide Hanım’la beraber Sivas’a yerleşmiş ve Hükümet Konağı’nın arkasında bulunan büyük bir konakta 1932 tarihinde 59 yaşındayken ölmüştür.

24- Hürrem Hanım (1868–1928) Ömer Paşa ile Kemalifer Hanım’ın kızı olarak doğdu. Babası Ömer Paşa Sultan Abdülaziz’in yakın dostlarındandı. Annesi ise Sultan Abdülaziz’in baldızı idi. Bu yüzden sarayda büyüdü ve özel eğitim aldı. 1890 yılında Arif Paşa ile evlendi. Arif Paşa Sultan Abdülhamit döneminde Sivas’ta görevlendirildi ve Sivas’ta öldü. Kocası Arif Paşa’nın ölümünden sonra Hürrem Hanım Sivas’ta yaşamaya devam etti. Oğlu Bedrettin Bey annesi Hürrem Hanım’ı sürekli Amerika’ya davet etmiş, fakat Hürrem Hanım eşinin ailesinin Sivas’ta olması sebebiyle bu daveti reddederek Sivas’ta sakin bir hayat sürmeyi tercih etmiştir. Hayatının bu döneminde Sivas Belediyesinde ara sıra Fransızca tercümanlık yapmış, ayrıca da her cumartesi akşamı Sivaslı hanımlara piyano dersi vermiştir. Bu nedenle de Hürrem Hanım’a Sivaslı hanımlar arasında “Fransız Madame” lakabı takılmıştır. Son derece sevilen ve saygı duyulan aynı zamanda da etkili bir nüfuz sahibi olan Hürrem Hanım, 1928 yılında 60 yaşındayken Sünnetçi Sokağı’ndaki konağında vefat etmiştir. Kabri Halifelik Mezarlığı’ndadır.

25-Resandil Hanım, (1895- ) Çırçır (Yıldızeli) nahiyesinde Akanda Bey’in kızı olarak doğdu. Beş yasında teyzesi Nermidil Hanım tarafından saraya alındı. Nermidil Hanım Şehzade Reşad Efendi’nin saraylısı idi. 1909 senesinde Sultan II. Abdülhamit tahttan indirilip Şehzade Reşad Efendi padişah olunca, Resandil Hanım da padişahın 7.Hazinedarı oldu. Sultan Reşad’ın 1918 senesinde ölümüne kadar sarayda hizmet etti. Padişahın ölümünden sonra Dolmabahçe Sarayı’nda emektarlar dairesinde oturmaya başladı. 1924 yılında Osmanlı Hanedanı sürgün edilince Resandil Hanım da sarayı terk etmek zorunda kaldı. Yaşlı teyzesi Nermidil Hanım ve saraylı yoldaşı Dildöz Hanım’la beraber Şişli’de bir dairede kirada oturdular. Resandil Hanım 1926 senesinde Doktor Salih Bey’le evlendi. Bir oğlu oldu. Daha sonra eşinin Fransa’da doktor olarak çalışmaya başlaması üzerine eşiyle beraber Fransa’ya gitti ve orada Paris’te yasamaya devam etmektedir. “22.11.1911 Miladi za.1329 Hicri Mabeyn-i Hümayun iradeler dosya no:7 gömlek no:1329/za–021 Harem-i Hümayundan Resandil Hanım’a üçüncü rütbeden şefkat nişanı ihsan buyrulduğu” anlaşılan Resandil Hanım dosya hazırlanırken halen hayatta idi ve Fransa Strazburg’ta torununun büyük torunu Lara Hanım’ın yanında yaşamaktaydı. 14.01.2010 tarihinde vefat ettiği haberini aldık.

KAYNAK

1-Prenses Leyla AÇBA’ nın resmi, Açba Ailesi

2-Marşan Prensi Abdulkadir Bey’in resmi, Açba Ailesi

3-Şahinde Hanım’ın resmi Nuriye MARŞAN,

4-Bedr-i Kamer Hanım’ın resmi Fevziye KARAMAN,

5-Dilbahar Hanım’ın resmi Hulusi ÇIRAKLAR,

6-Durriseza Hanım’ın resmi Kasım MUTLUER,

7-Fikrinihal Hanım’ın resmi Cavidan ÇİFTÇİ,

8-Hüsnücihan Hanım’ın resmi Makbule ENDER,

9-Hüsnüeda Hanım’ın resmi Nafia YAHYAOĞLU,

10-Lalezar Hanım’ın resmi Fikri CİFOĞLU,

11-Yegâne Hanim’ın bilgisi Nihat BAG,

12-Resandil Hanım’ın bilgisi ve resimleri, Edadil AÇBA,

13-Leyla AÇBA’nın mektubu Marşan Ailesi,

14-Mal-i Ekber Hanım Bilgisi Hamit MARSAN’dan.

15-Refik AÇBA’ nın resmi Açba Ailesi,

16-Cavidan Hanım’ın resmi Açba Ailesi,

17-Şehzade Burhanettin’in resmi Açba Ailesi,

18-Kemalifer Hanım’ın resmi Açba Ailesi,

19-Prens Ahmet Bey’in resmi Açba Ailesi

20-Fatma Pesent Hanım’ın resmi Açba Ailesi

21-Dürrinev Sultan’ın resmi Açba Ailesi,

22-Kabasakal Çerkez Mehmet Paşa’nın resmi Açba Ailesinden temin edilmiştir.

(1) Bir Çerkez Prensesinin Harem hatıraları Leyla AÇBA (L&M yayınları)

Hayat Ağacı dergisi 15. Sayı, 2010

PAYLAŞ